TÜRKİYE’NİN TEKNOLOJİK YOLCULUĞU: BİLİŞİM SEKTÖRÜNÜN YARININA DAiR

Turcommunique dergisi / Haziran 2024

Türkiye bilişim sektöründe 25 yılı aşkın süredir edindiğim tecrübelerim, Bilgi Teknolojileri Derneği (BiTekDer) üyelerinin yanı sıra bu güne kadar sektörün önemli paydaşlarıyla yaptığım görüşmeler ışığında, bu makalede Türkiye’de için bilişim sektörünün geleceğini değerlendirmeye çalışacağım. Okurlara sektörün mevcut durumuna dair özgün gözlemler ve gelecekteki trendler hakkında kapsamlı bir bakış sunarken bilgileri öğrenmek gerçekten faydalı oldu’ oldu” diye düşünürler.

DİJİTAL DÖNÜŞÜM

Ülkemizde bilişim pazarı internetin yaygınlaşmaya başladığı 2000’li yıllara kadar daha çok donanım, yazılım ve lisans üzerine kuruluydu. Bilişim şirketleri cirolarının büyük kısmını PC, laptop, yazıcı, sunucu ve network cihazları ve bu donanımlar üzerinde çalışacak olan yazılımlar ve lisansları satarak elde ederdi. Ancak internet dünyası ve bulut dönüşümü sonrasında artık müşterilere sunulan servisler ve hizmetler ön plana çıkmaya başladı. Gelecekte de ülkemizde bu trend devam edecek.

Ülkemizde dijitalleşme yolculuğunda sektörümüzdeki tüm paydaşlar üzerine düşeni yapmaya gayret ediyorlar. Türkiye, dijital dönüşüm sürecine odaklanarak endüstriyel süreçlerde verimliliği artırmaya yönelik adımlar atmaktadır. Endüstri 4.0 kapsamında otomasyon, nesnelerin interneti, büyük veri ve yapay zekâ gibi teknolojilere yönelik projeler geliştirilmekte ve bu alanda ilerlemeler kaydedilmektedir.
Son 10 yıl içinde stratejik planlarında dijital dönüşüm, dijital transformasyon, dijitalleşme gibi farklı isimlerle de olsa bu konuya yer vermeyen kurumsal firma yok gibi. Öte yandan, Dijital dönüşümü teknoloji ekiplerinin sorumluluğunda gibi gören kurumlar yanılgı içindeler; zira bu konu Yönetim Kurulu’ndan başlayarak tüm iş birimlerinin sorumluluğu ve katılımı ile başarılı olabilecek bir konu. Teknolojinin sadece bilgi işlem çalışanlarına bırakıldığı dönemler geride kaldı. Artık tüm şirketlerin kendilerini biraz “teknoloji şirketi” olarak konumlaması ve dijital dönüşümü tüm çalışanlarını dahil ederek stratejik bir kurumsal proje olarak ele almasının zamanı. Dijital dönüşümün kesin bir tarih verip tam olarak ne zaman başladığını kestirmek zor, ama çok uzun yıllar daha Türkiye bilişim piyasasında
önemli bir başlık olacağını kalacağını söylemek gerekiyor.

İNSANLIK TARİHİNİN YÜKSEK SIÇRAYIŞI: YAPAY ZEKÂ VE BÜYÜK VERİ

Öyle görünüyor ki çağımızda insanlığı sıçrama noktasını oluşturacak konu “yapay zekâ” olacak. İngiltere merkezli Collins Sözlüğü, her sene seçtiği “yılın kelimesi” için 2023’te “yapay zekâ”nın (AI: Artificial Intelligence) seçildiğini duyurdu. 30-40 yıl öncesinde fütüristik filmlerde konu olarak işlenen “kendi kendine düşünen ve karar veren bilgisayarlar” konusu artık günlük hayatımızın içinde ve ödev yapmak isteyen lise öğrencilerinden tutun da beste yapmak isteyen sanatçılara kadar türlü çeşit ortamda ve aktif olarak kullanılıyor. Türkiye de yapay zekâ konusunda diğer ülkelerin çok gerisinde kalmadı, bu yeni teknolojiye hızlı uyum sağladı. Konuyla ilgili yüksek bir farkındalık var. Yapay zekâ uygulamaları ülkemizde özellikle finans, sigorta, üretim ve sağlık gibi çeşitli sektörlerde kullanılmaktadır. Yapay zekanın başarısı büyük veriyi (big data) çok hızlı şekilde işleyebilmesi ve yorumlayabilmesi ile sağlanıyor. Aynı zamanda kendini geliştirip büyük verinin hacmi artsa
da doğruluğundan genellikle bir şey kaybetmiyor. Kasım 2022’de kullanıma sunulan ve Ocak 2023’te 100 milyondan fazla kullanıcıya ulaşan OpenAI ve benzerlerinin dünyada olacağı gibi Türkiye’de de bilişim piyasasının geleceğine yön vererek piyasayı şekillendirecek ana konulardan biri olacağını düşünüyorum.

TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜMDE YARATICILIĞIN GÜCÜ: TÜRKIYE’NİN İNOVASYON YOLCULUĞU

Bilişim sektörü gibi çok fazla oyuncunun benzer ürünler ve çözümler sunduğu bir oyun alanında yenilikçi ve inovatif ürünler ve çözümleri üreten firmalar her zaman için avantajlı bir konuma sahip oluyor ve genellikle sektöre göre çok daha hızlı büyüyor. Ar-Ge ve tasarım faaliyetlerini desteklemek amacıyla Türkiye’ de faaliyet gösteren şirketlere Ar-Ge ve Tasarım Merkezi ve Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nde
çalışmaları durumunda çeşitli teşvikler sağlanıyor (gelir vergisi indirimi, sigorta primi işveren payı desteği vb). Doğru proje ile başvurmak kaydı ile sadece Türkiye’den değil Avrupa Birliği’nden de teşvikler almak mümkün. Kurumların inovasyon ve Ar-Ge faaliyetleri için mutlaka bütçelerinin belli bir kısmını ayırmaları gerekiyor. Girişimcilik kültürünün de kurumlarımızda desteklenmeye başlandığını memnuniyetle
görebiliyoruz. Bazı kurumsal firmalarda “kurum içi girişimcilik” konusunda denemelerin başladığını, kurum içinde çalışanlardan yeni girişimler çıktığını ve teknoloji pazarına yeni oyuncuların girdiğine şahidiz. İnovasyon ekosistemine yapılan yatırımların devam etmesi, eğitim seviyesinin artması ve girişimcilik kültürünün güçlenmesi, Türkiye’nin teknoloji alanında daha rekabetçi bir konuma gelmesine katkı sağlayacaktır.

SİBER GÜVENLİK: TÜRKİYE’NİN VERİ KALELERİNİ KORUMAK

İş hayatında çok bilinen bir klişe söze göre “Kurumların en değerli varlığı çalışanlarıdır”. Bu sizce doğru mu? Bir farklı görüş ise kurumlardaki en değerli varlığın sahip olduğu “veriler ve bilgiler” olduğunu söylüyor. Hangisi daha değerli diye bakmayalım, bence her ikisi de değerli. Ancak bu yazıda konu etmek istediğim alan veri/bilgi güvenliği… Kurumun sahip olduğu veriler gerçekten çok iyi korunması gereken varlıklardır (asset). Çünkü elde etmek için harcadığınız şey asla geri döndürmeyeceğiniz ve satın alamayacağınız bir şey karşılığında olur, Zaman! Ve tamamı özgündür. Bu sebeple verilerin güvenliğinin sağlanması oldukça önemlidir. Ülkemizde bilgi güvenliği konusunda farkındalık Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) sonrasında oluştu ve kurumların üst yönetimlerinin ajandalarına önemli bir gündem maddesi olarak girdi. Artık hepimiz kabul ediyoruz ki; bilgi güvenliği, sadece yasal olarak yapılması gerektiği için değil müşterinizin güveninin sağlanması ve organizasyonların itibarının korunması için de olmazsa olmaz bir başlık. Dijitalleşme arttıkça ve dijital ortamlarda yer alan kurum ve müşteri verileri çoğaldıkça bilgi güvenliği de artan bir öneme sahip olmaya gelecekte devam edecek. Türkiye’nin bilişim
sektöründe siber güvenlik ve bilgi güvenliği firmaları mevcut ancak piyasa halen yeterli doygunluğa ulaşmış değil. Özellikle müşteri ihtiyaçlarına göre butik çözümler sunabilecek firmalara ihtiyaç var. Bu konuda Türkiye bilişim piyasasında gelecekte konuyla ilgili uzmanlarına ihtiyaç olmaya devam edeceğini öngörüyorum.

GELECEĞİN KODLARI: TÜRKİYE’DE BİLİŞİM OKURYAZARLIĞININ YÜKSELMESİ VE ÖNEMİ

Ülkemizin genç nüfusu nedeniyle bilişim alanında doğru işler yapmak üzere kullanabileceği önemli bir potansiyeli var. Türkiye’nin bilişim alanında dünyada önde gelen ülkelerden biri olabilmesi için bilişim okur yazarlığını artırmamız gerekiyor. Küçük yaşlardan başlayarak okullarımızda algoritma, programlama, bilişim ve siber güvenlik gibi konularda genç kuşaklarımızı eğitebilirsek, aslında ondan önce bu konularda eğitim almaya yatkın bir gençliği yaratmak için matematik ve bilim ağırlıklı bir eğitim felsefesini benimsersek, gelecekte Türkiye’nin bilişim alanında çok daha fazla söz sahibi olacağı muhakkak.

Her iki zamanı bilen ve şimdilerde 40’lı 50’li yaşlarındaki kuşağın mensubu bir profesyonel olarak internet çağından önce bilişimle ilgili kaynaklara erişimin oldukça zor olduğunu bizzat deneyimledim. Çok uzak değil, 1990’ların ikinci yarısında, dönemin bilişim okuryazarı olmak sadece bu konuda eğitim alan veya maddi imkanları olan kişiler için mümkündü. Bugün ise gerek Türkçe gerek diğer dillerde
pek çok ücretsiz dijital kaynak, gönüllü paylaşılan kişisel veya kurumsal eğitim videosu, dünyadaki okulların sunduğu ders notları mevcut. Ülkemizde özel sektör, kamu ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliği ile bilişim okuryazarlığına mutlaka zaman ve efor ayrılmalı ve toplumumuzun bu konuda bilinç seviyesi yükseltilmeli. Bu aynı zamanda basit önlemler alınarak siber güvenlik kaynaklı sosyal mühendislik
saldırılarının ve kimlik/şifre hırsızlıklarının önlenmesi için kolay ve düşük maliyetli bir önlem olabilir.

DİJİTAL DÖNÜŞÜMLE YEŞERMEK! TÜRKİYE’DE TEKNOLOJİNİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ

Dünya genelinde sürdürülebilirlik kavramı her geçen gün daha çok önem kazanıyor. Dünya nüfusunun artması, doğal kaynakların azalması, iklim krizleri ve global ısınma gibi konular nedeniyle geleceğimiz çok da parlak görünmüyor. Bu yüzden çevresel sürdürülebilirlik konusunda kafa yormak, yani Dünyamızdaki doğal kaynakların ve ekosistemlerin sınırlarını aşmadan gelecek nesillerin de ihtiyaçlarını karşılayabilmek için neler yapılması gerektiğini düşünmek gerekiyor.

Teknoloji sektörü mümkün olduğunca “enerji verimliliği olan” ürünleri üretme konusunda Ar-Ge faaliyetleri yürütüyor. Bankalarda eskiden fiziksel olarak imzalanan pek çok dekont veya belge artık mobil onay ile cep telefonlarından onaylanıyor; devlet dairelerinden alınan belgeler ve sözleşmeler artık E-Devlet üzerinden görüntülenebiliyor ve onaylanabiliyor. Türkiye’de bilişim alanında sürdürülebilirlik ve ilişkili konular gelecekte gündemdeki ağırlığını artıracak. Günümüzde pek çok sorunun çözümünü teknolojide aramamız -ve çoğu zaman da bulmamız- dikkate alındığında, iklim krizi ve küresel ısınma gibi sorunların da çözümünün teknoloji kullanarak bulunabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Yakın gelecekte kâğıdın neredeyse hiç olmayacağı, tamamen dijital dünyada dönen bir hayat gayet mümkün. Bilişim piyasamızın geleceği elbette sadece bu kısa yazımda değinebildiğim başlıklardan ibaret değil. Konu çok daha geniş perspektifle ele alınıp kaleme aldıklarıma benzer çok sayıda destekleyici madde bulunabilir. Ancak sonuç olarak şunu kesin bir dille ifade etmek gerekir ki; “Gelecekte güçlü bir Türkiye ancak bilgi teknolojilerini doğru kullanmak ve desteklemek ile mümkün”.

Bu kapsamlı yolculuğun sonunda, Türkiye’nin bilişim sektörünün geleceğini gözler önüne sererken, şu gerçek ortaya çıkıyor Biz sadece teknoloji tüketen veya kullanan bir toplum olmamalıyız. Bizler teknolojiyi yeniden hayal eden, yeniden şekillendiren, üreten ve bu süreçte kendi kaderimizi dönüştüren bir ulus olmak için çalışmalıyız. Bu yolculukta, inovasyonun ve sürdürülebilirliğin sadece kavramlar olmadığını,
geleceğimizin yapı taşları olduğunu anlıyoruz. Bilgi güvenliği ve bilişim okuryazarlığı alanlarında attığımız adımlar, sadece bugünü değil, yarının da Türkiye’sini inşa ediyor. İşte bu yüzden, Türkiye’nin bilişim sektörünün geleceği, sadece ekonomik bir başarı öyküsü değil, aynı zamanda bir toplumun dönüşümünün ve yeniden doğuşunun hikayesi olacak. Kaliteli bilgi teknolojileri oyuncularının artması ülkemizi de
daha üst liglere taşıyacak.