TÜRKİYE’NİN TEKNOLOJİK YOLCULUĞU: BİLİŞİM SEKTÖRÜNÜN YARININA DAiR

Turcommunique dergisi / Haziran 2024

Türkiye bilişim sektöründe 25 yılı aşkın süredir edindiğim tecrübelerim, Bilgi Teknolojileri Derneği (BiTekDer) üyelerinin yanı sıra bu güne kadar sektörün önemli paydaşlarıyla yaptığım görüşmeler ışığında, bu makalede Türkiye’de için bilişim sektörünün geleceğini değerlendirmeye çalışacağım. Okurlara sektörün mevcut durumuna dair özgün gözlemler ve gelecekteki trendler hakkında kapsamlı bir bakış sunarken bilgileri öğrenmek gerçekten faydalı oldu’ oldu” diye düşünürler.

DİJİTAL DÖNÜŞÜM

Ülkemizde bilişim pazarı internetin yaygınlaşmaya başladığı 2000’li yıllara kadar daha çok donanım, yazılım ve lisans üzerine kuruluydu. Bilişim şirketleri cirolarının büyük kısmını PC, laptop, yazıcı, sunucu ve network cihazları ve bu donanımlar üzerinde çalışacak olan yazılımlar ve lisansları satarak elde ederdi. Ancak internet dünyası ve bulut dönüşümü sonrasında artık müşterilere sunulan servisler ve hizmetler ön plana çıkmaya başladı. Gelecekte de ülkemizde bu trend devam edecek.

Ülkemizde dijitalleşme yolculuğunda sektörümüzdeki tüm paydaşlar üzerine düşeni yapmaya gayret ediyorlar. Türkiye, dijital dönüşüm sürecine odaklanarak endüstriyel süreçlerde verimliliği artırmaya yönelik adımlar atmaktadır. Endüstri 4.0 kapsamında otomasyon, nesnelerin interneti, büyük veri ve yapay zekâ gibi teknolojilere yönelik projeler geliştirilmekte ve bu alanda ilerlemeler kaydedilmektedir.
Son 10 yıl içinde stratejik planlarında dijital dönüşüm, dijital transformasyon, dijitalleşme gibi farklı isimlerle de olsa bu konuya yer vermeyen kurumsal firma yok gibi. Öte yandan, Dijital dönüşümü teknoloji ekiplerinin sorumluluğunda gibi gören kurumlar yanılgı içindeler; zira bu konu Yönetim Kurulu’ndan başlayarak tüm iş birimlerinin sorumluluğu ve katılımı ile başarılı olabilecek bir konu. Teknolojinin sadece bilgi işlem çalışanlarına bırakıldığı dönemler geride kaldı. Artık tüm şirketlerin kendilerini biraz “teknoloji şirketi” olarak konumlaması ve dijital dönüşümü tüm çalışanlarını dahil ederek stratejik bir kurumsal proje olarak ele almasının zamanı. Dijital dönüşümün kesin bir tarih verip tam olarak ne zaman başladığını kestirmek zor, ama çok uzun yıllar daha Türkiye bilişim piyasasında
önemli bir başlık olacağını kalacağını söylemek gerekiyor.

İNSANLIK TARİHİNİN YÜKSEK SIÇRAYIŞI: YAPAY ZEKÂ VE BÜYÜK VERİ

Öyle görünüyor ki çağımızda insanlığı sıçrama noktasını oluşturacak konu “yapay zekâ” olacak. İngiltere merkezli Collins Sözlüğü, her sene seçtiği “yılın kelimesi” için 2023’te “yapay zekâ”nın (AI: Artificial Intelligence) seçildiğini duyurdu. 30-40 yıl öncesinde fütüristik filmlerde konu olarak işlenen “kendi kendine düşünen ve karar veren bilgisayarlar” konusu artık günlük hayatımızın içinde ve ödev yapmak isteyen lise öğrencilerinden tutun da beste yapmak isteyen sanatçılara kadar türlü çeşit ortamda ve aktif olarak kullanılıyor. Türkiye de yapay zekâ konusunda diğer ülkelerin çok gerisinde kalmadı, bu yeni teknolojiye hızlı uyum sağladı. Konuyla ilgili yüksek bir farkındalık var. Yapay zekâ uygulamaları ülkemizde özellikle finans, sigorta, üretim ve sağlık gibi çeşitli sektörlerde kullanılmaktadır. Yapay zekanın başarısı büyük veriyi (big data) çok hızlı şekilde işleyebilmesi ve yorumlayabilmesi ile sağlanıyor. Aynı zamanda kendini geliştirip büyük verinin hacmi artsa
da doğruluğundan genellikle bir şey kaybetmiyor. Kasım 2022’de kullanıma sunulan ve Ocak 2023’te 100 milyondan fazla kullanıcıya ulaşan OpenAI ve benzerlerinin dünyada olacağı gibi Türkiye’de de bilişim piyasasının geleceğine yön vererek piyasayı şekillendirecek ana konulardan biri olacağını düşünüyorum.

TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜMDE YARATICILIĞIN GÜCÜ: TÜRKIYE’NİN İNOVASYON YOLCULUĞU

Bilişim sektörü gibi çok fazla oyuncunun benzer ürünler ve çözümler sunduğu bir oyun alanında yenilikçi ve inovatif ürünler ve çözümleri üreten firmalar her zaman için avantajlı bir konuma sahip oluyor ve genellikle sektöre göre çok daha hızlı büyüyor. Ar-Ge ve tasarım faaliyetlerini desteklemek amacıyla Türkiye’ de faaliyet gösteren şirketlere Ar-Ge ve Tasarım Merkezi ve Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nde
çalışmaları durumunda çeşitli teşvikler sağlanıyor (gelir vergisi indirimi, sigorta primi işveren payı desteği vb). Doğru proje ile başvurmak kaydı ile sadece Türkiye’den değil Avrupa Birliği’nden de teşvikler almak mümkün. Kurumların inovasyon ve Ar-Ge faaliyetleri için mutlaka bütçelerinin belli bir kısmını ayırmaları gerekiyor. Girişimcilik kültürünün de kurumlarımızda desteklenmeye başlandığını memnuniyetle
görebiliyoruz. Bazı kurumsal firmalarda “kurum içi girişimcilik” konusunda denemelerin başladığını, kurum içinde çalışanlardan yeni girişimler çıktığını ve teknoloji pazarına yeni oyuncuların girdiğine şahidiz. İnovasyon ekosistemine yapılan yatırımların devam etmesi, eğitim seviyesinin artması ve girişimcilik kültürünün güçlenmesi, Türkiye’nin teknoloji alanında daha rekabetçi bir konuma gelmesine katkı sağlayacaktır.

SİBER GÜVENLİK: TÜRKİYE’NİN VERİ KALELERİNİ KORUMAK

İş hayatında çok bilinen bir klişe söze göre “Kurumların en değerli varlığı çalışanlarıdır”. Bu sizce doğru mu? Bir farklı görüş ise kurumlardaki en değerli varlığın sahip olduğu “veriler ve bilgiler” olduğunu söylüyor. Hangisi daha değerli diye bakmayalım, bence her ikisi de değerli. Ancak bu yazıda konu etmek istediğim alan veri/bilgi güvenliği… Kurumun sahip olduğu veriler gerçekten çok iyi korunması gereken varlıklardır (asset). Çünkü elde etmek için harcadığınız şey asla geri döndürmeyeceğiniz ve satın alamayacağınız bir şey karşılığında olur, Zaman! Ve tamamı özgündür. Bu sebeple verilerin güvenliğinin sağlanması oldukça önemlidir. Ülkemizde bilgi güvenliği konusunda farkındalık Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) sonrasında oluştu ve kurumların üst yönetimlerinin ajandalarına önemli bir gündem maddesi olarak girdi. Artık hepimiz kabul ediyoruz ki; bilgi güvenliği, sadece yasal olarak yapılması gerektiği için değil müşterinizin güveninin sağlanması ve organizasyonların itibarının korunması için de olmazsa olmaz bir başlık. Dijitalleşme arttıkça ve dijital ortamlarda yer alan kurum ve müşteri verileri çoğaldıkça bilgi güvenliği de artan bir öneme sahip olmaya gelecekte devam edecek. Türkiye’nin bilişim
sektöründe siber güvenlik ve bilgi güvenliği firmaları mevcut ancak piyasa halen yeterli doygunluğa ulaşmış değil. Özellikle müşteri ihtiyaçlarına göre butik çözümler sunabilecek firmalara ihtiyaç var. Bu konuda Türkiye bilişim piyasasında gelecekte konuyla ilgili uzmanlarına ihtiyaç olmaya devam edeceğini öngörüyorum.

GELECEĞİN KODLARI: TÜRKİYE’DE BİLİŞİM OKURYAZARLIĞININ YÜKSELMESİ VE ÖNEMİ

Ülkemizin genç nüfusu nedeniyle bilişim alanında doğru işler yapmak üzere kullanabileceği önemli bir potansiyeli var. Türkiye’nin bilişim alanında dünyada önde gelen ülkelerden biri olabilmesi için bilişim okur yazarlığını artırmamız gerekiyor. Küçük yaşlardan başlayarak okullarımızda algoritma, programlama, bilişim ve siber güvenlik gibi konularda genç kuşaklarımızı eğitebilirsek, aslında ondan önce bu konularda eğitim almaya yatkın bir gençliği yaratmak için matematik ve bilim ağırlıklı bir eğitim felsefesini benimsersek, gelecekte Türkiye’nin bilişim alanında çok daha fazla söz sahibi olacağı muhakkak.

Her iki zamanı bilen ve şimdilerde 40’lı 50’li yaşlarındaki kuşağın mensubu bir profesyonel olarak internet çağından önce bilişimle ilgili kaynaklara erişimin oldukça zor olduğunu bizzat deneyimledim. Çok uzak değil, 1990’ların ikinci yarısında, dönemin bilişim okuryazarı olmak sadece bu konuda eğitim alan veya maddi imkanları olan kişiler için mümkündü. Bugün ise gerek Türkçe gerek diğer dillerde
pek çok ücretsiz dijital kaynak, gönüllü paylaşılan kişisel veya kurumsal eğitim videosu, dünyadaki okulların sunduğu ders notları mevcut. Ülkemizde özel sektör, kamu ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliği ile bilişim okuryazarlığına mutlaka zaman ve efor ayrılmalı ve toplumumuzun bu konuda bilinç seviyesi yükseltilmeli. Bu aynı zamanda basit önlemler alınarak siber güvenlik kaynaklı sosyal mühendislik
saldırılarının ve kimlik/şifre hırsızlıklarının önlenmesi için kolay ve düşük maliyetli bir önlem olabilir.

DİJİTAL DÖNÜŞÜMLE YEŞERMEK! TÜRKİYE’DE TEKNOLOJİNİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ

Dünya genelinde sürdürülebilirlik kavramı her geçen gün daha çok önem kazanıyor. Dünya nüfusunun artması, doğal kaynakların azalması, iklim krizleri ve global ısınma gibi konular nedeniyle geleceğimiz çok da parlak görünmüyor. Bu yüzden çevresel sürdürülebilirlik konusunda kafa yormak, yani Dünyamızdaki doğal kaynakların ve ekosistemlerin sınırlarını aşmadan gelecek nesillerin de ihtiyaçlarını karşılayabilmek için neler yapılması gerektiğini düşünmek gerekiyor.

Teknoloji sektörü mümkün olduğunca “enerji verimliliği olan” ürünleri üretme konusunda Ar-Ge faaliyetleri yürütüyor. Bankalarda eskiden fiziksel olarak imzalanan pek çok dekont veya belge artık mobil onay ile cep telefonlarından onaylanıyor; devlet dairelerinden alınan belgeler ve sözleşmeler artık E-Devlet üzerinden görüntülenebiliyor ve onaylanabiliyor. Türkiye’de bilişim alanında sürdürülebilirlik ve ilişkili konular gelecekte gündemdeki ağırlığını artıracak. Günümüzde pek çok sorunun çözümünü teknolojide aramamız -ve çoğu zaman da bulmamız- dikkate alındığında, iklim krizi ve küresel ısınma gibi sorunların da çözümünün teknoloji kullanarak bulunabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Yakın gelecekte kâğıdın neredeyse hiç olmayacağı, tamamen dijital dünyada dönen bir hayat gayet mümkün. Bilişim piyasamızın geleceği elbette sadece bu kısa yazımda değinebildiğim başlıklardan ibaret değil. Konu çok daha geniş perspektifle ele alınıp kaleme aldıklarıma benzer çok sayıda destekleyici madde bulunabilir. Ancak sonuç olarak şunu kesin bir dille ifade etmek gerekir ki; “Gelecekte güçlü bir Türkiye ancak bilgi teknolojilerini doğru kullanmak ve desteklemek ile mümkün”.

Bu kapsamlı yolculuğun sonunda, Türkiye’nin bilişim sektörünün geleceğini gözler önüne sererken, şu gerçek ortaya çıkıyor Biz sadece teknoloji tüketen veya kullanan bir toplum olmamalıyız. Bizler teknolojiyi yeniden hayal eden, yeniden şekillendiren, üreten ve bu süreçte kendi kaderimizi dönüştüren bir ulus olmak için çalışmalıyız. Bu yolculukta, inovasyonun ve sürdürülebilirliğin sadece kavramlar olmadığını,
geleceğimizin yapı taşları olduğunu anlıyoruz. Bilgi güvenliği ve bilişim okuryazarlığı alanlarında attığımız adımlar, sadece bugünü değil, yarının da Türkiye’sini inşa ediyor. İşte bu yüzden, Türkiye’nin bilişim sektörünün geleceği, sadece ekonomik bir başarı öyküsü değil, aynı zamanda bir toplumun dönüşümünün ve yeniden doğuşunun hikayesi olacak. Kaliteli bilgi teknolojileri oyuncularının artması ülkemizi de
daha üst liglere taşıyacak.

 

 

BiTekDer zirvedeydi!

23 Kasım 2023’te “23 – enigma” ana temasıyla iş, kamu, bilişim ve akademik dünyayı bir araya getiren 23. Bilişim Zirvesi’nde BiTekDer üyelerinin gerçekleştirdiği panel katılımcılardan büyük ilgi gördü.

Başkan Yardımcımız Bahar Kusat Erdem‘in sunumu ile Başkanımız Mustafa Donmez‘inmoderatörlüğünde gerçekleşen “BiTekDer ile İnovasyon ve Girişimcilik” panelinde BiTekDer üyeleri Idil GonenKaan GültenMerve KOCAGÖZ ve Nuh Coşkun Yağmur panelist olarak yer aldı.

Güçlü Türkiye Cumhuriyeti teknoloji ile mümkün

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını büyük coşku ve sevinç ile BThaber Gazetesi’ni de bu yıla özel sayı çıkardığı için tebrik ediyor, bu kıymetli yayının ülkemize ve sektörümüze hayırlı olmasını diliyorum. Bize bu cumhuriyeti armağan eden tüm kahramanlarımızı saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı’nın sonrasında zor şartlarda kuruldu. Uzun yıllar boyunca süren savaştan genç nüfusunun büyük çoğunluğunu kaybetmiş, maddi olanakları sıfırlanmış, çoğu binası harap olmuş halde çıkan ülkemizin bugünlere gelmesi kolay olmadı. Dünyamız, Cumhuriyetimizin kurulduğu 1923’e göre çok farklı bir durumda. Bu farkı yaratan en temel konu ise teknolojideki inanılmaz gelişmeler. Teknoloji sayesinde son 100 yıl içinde önceki tüm geçmiş zamanlarda yaşanan gelişmelerden katbekat fazlası yaşandı. O yıllarda teknoloji adına en ileri sayılabilecek buluş kablolu telefonlar ve telgraflar iken aradan geçen yüz yıllık dönemde hayatımıza sayısız teknolojik cihaz ve buluş girdi. Bunların en önemlileri de bilgisayarlar, cep telefonları ve elbette internet. Günümüzde teknolojinin içinde olmadığı bir konu neredeyse yok. Artık tüm meslekler teknoloji ile birlikte yapılıyor ve hayatımızda teknoloji olmadan bir gün bile geçirmemiz çok da mümkün görünmüyor. Bu yüzden cumhuriyetimizin yüzüncü yılında ülkeminizin daha iyi yerlere gelebilmesi için teknoloji ile neler yapabileceğimize değinmeye çalışacağım.

Cumhuriyetimizin 100. yılında ve sonrasında bilişim ve teknoloji alanlarında ülkemizin daha ileri seviyelere gelmesi için yapılması gereken temel adımların şunlar olduğunu değerlendirebiliriz: Kamuda Bilişime Güçlü Destek ve Sahiplik: Bir projenin başarılı olması için gerekli temel faktörlerden biri o projenin güçlü bir sponsorunun ve sahibinin olmasıdır. Bilişim alanında kalkınmak isteyen ülkemizde de bu konu ancak devletimizin konuya sahip çıkması ve sahiplenmesi ile mümkün olabilecektir. Kabinemizin bilişim teknolojilerine yönelik bir vizyonu ve bunu destekleyen politikaları olmalıdır. Geçtiğimiz yıllarda kurulan Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi bu anlamda önemli bir rol üstlendi. Kamu kurum ve kuruluşlarının dijital dönüşümüne liderlik ederken bir taraftan da özel sektör ile işbirliğini sürdürüyor. Bu faaliyetlerin artarak devam etmesi, ve teknolojinin hükümet politikalarında her zaman öncelikte ilk sıralarda yer almasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kamu sektöründe dijitalleşme tüm ülkemiz için önemli. Çok başarılı bulduğum E-Devlet sistemi teknolojiyi ve dijitalleşmeyi tüm halkımıza yaymış durumda. Dünyada en çok kullanılan kamu uygulamalarından biri haline gelen bu uygulamadaki başarılı örneğin yaygınlaşması yararlı olacaktır.

Teknoloji Altyapı Yatırımları: Internet’in artık günlük hayatımızın tam göbeğinde olduğu bir dönemde yaşadığımız için ülkemizin kalkınmasında sağlam bilgi teknolojileri altyapısı olması da bir diğer önemli faktör. Bu yüzden ülkemizde genişbant internet erişiminin yaygınlaştırılması, bilişim teknolojilerinin tüm kesimlere ulaşmasını ve yaygınlaşmasını sağlayacaktır. Bununla birlikte bulut bilişim altyapısını da destekleyen, depreme dayanıklı ve geniş kapasitelere sahip veri merkezleri ve güçlü santraller gibi altyapı yatırımları da önemlidir.

Bilişim ile ilgili Eğitim Yatırımları: Teknoloji alanında kalkınmak için gerekli olan temel kriterlerden biri de elbette nitelikli insan kaynağı. Ülkemiz genç ve dinamik nüfusu ile Avrupa ve Amerika gibi gelişmiş ülkelerden olumlu anlamda farklılaşıyor. Genç nüfusu ile hem teknolojiye adapte olma hem de kullanma oranlarımız hızlı ilerliyor. Bize düşen ise genç nüfusumuzun bilişim ve teknoloji alanında eğitiminin sağlanması. Gençlerimizi çok erken yaşlardan itibaren teknoloji okuryazarlığı ile tanıştırmalı, algoritma, programlama, veritabanları, siber güvenlik ve dijital okuryazarlık eğitimleri vermeli ve mutlaka başta İngilizce olmak üzere çok iyi yabancı dil öğrenmesini sağlamalıyız. Bunu da devlet – özel sektör – sivil toplum kuruluşları iş birliği ile yapmalıyız.

Ar-Ge ve İnovasyona Teşvik ve Destek: Bir teknolojiyi sıfırdan geliştirmek, patentini almak, hatta bunu ihraç etmek çok değerli. 2020 ve 2021’de hepimizi evlerimize kapatan Covid-19 pandemisinden kurtulmamız Almanya’da yaşayan Uğur Şahin ve Özlem Türeci isimli Türk doktorlarımız tarafından icat edilen aşı sayesinde oldu ve bu patent sayesinde aşıyı bulan doktor çiftimiz Covid-19 öncesinde dünyada hiç tanınmaz iken artık Almanya’nın ve Dünya’nın en ünlüleri ve zenginleri listesine girdi. Ülkemizde de Ar-Ge ve inovasyona yatırımlar yıldan yıla artıyor ancak halen istenen noktalara gelebilmiş değil. Türkiye Cumhuriyetimiz, yerli teknoloji geliştirme ve inovasyon konularında daha fazla yol almalıdır. Üniversiteler, kamu ve özel sektör arasında işbirliğini teşvik eden programlar oluşturulmalıdır.

Girişimcilik ve Start-Up Ekosistemine Destek: Teknoloji ile ilgili yeni fikirlerin sonu yok. Bugün hepimizin hemen her gün kullandığı pek çok uygulama veya ürün bundan 100 yıl önce cumhuriyet kurulduğunda olmadığı gibi, belki 10-15 sene önce de yoktu. Hepsi girişimcilik, yaratıcı zeka ve cesaretle ortaya çıkan yüzlerce başarı hikayesini okumak mümkün. Fikri olan pek çok girişimci ise bunu şirkete dönüştürmekte zorlanıyor çünkü bir şirket kuracak kadar sermayesi olmayabiliyor. İşte bu noktada da start-up dediğimiz yeni kuruluşların -özellikle teknoloji alanında- daha büyük sermaye grupları tarafından desteklenmesi gerekiyor. Gerek özel sektördeki melek yatırımcılar gerek devletin ilgili kurum ve bakanlıkları ile teknoloji start-up’ları ve girişimcilerine verilecek ufak destekler ülke ekonomisine ve bilişim ekosistemine ciddi faydalar sağlayacaktır. Girişimciliği desteklemek ve Ar-Ge’ye yatırım yapmak, Türkiye’nin teknoloji alanında küresel bir güç olma hedefine ulaşmasına yardımcı olacaktır.

Ekmeğini bilişimden kazanan herkesin derneğiyiz

BiTekDer Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Dönmez: “BiTekDer olarak nihai amacımız; üyelerimizdeki bilişim ekosisteminin güçlenmesi ve Türkiye’deki bilişim sektörünün gelişmesi.”

Mustafa Bey sohbetimize sizi tanıyarak başlamak isteriz…

1975 doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Nazilli’de tamamladım. Bilgisayar mühendisliği o yıllarda en gözde bölümlerden birisiydi. Ben de Nazilli Anadolu Lisesi’nden sonra bilgisayar mühendisi veya elektronik mühendisi olmak istiyordum. Üniversite için Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nü kazandım ve üniversite eğitimim için 1993’te ailemle birlikte İzmir’e taşındım. Mesleki kariyerime henüz üniversite 3. sınıftayken yarı zamanlı olarak

Yaşar Holding’te Bilgi İşlem Departmanı’nda analist programcı olarak başladım. Burada hem şirketin kullanmakta olduğu yazılımların analiz ve geliştirmesinde görev aldım hem de kullanıcıların donanımlarının hazırlanması, teslim edilmesi, birinci seviyede problemlerinin çözülmesi gibi farklı konularda tecrübe sahibi oldum. Bir taraftan üniversitede son iki yıla devam ederken bir taraftan da Yaşar Holding’te deneyimlediğim profesyonel iş hayatı tecrübesi bana akademik hayata göre çok daha zevkli geldi. Sanıyorum 22 yaşında bir genç olarak, 7 yaşından itibaren sürekli okula gitmekten sıkılmışım. Çünkü bir an önce mezun olup çalışma hayatında bir şeyler yapmak istedim. İki yıl yarı zamanlı, yaklaşık 1,5 yıl da tam zamanlı çalışmanın ardından askerlik görevim için Yaşar Holding’ten ayrıldım. 2000 yılından beri çoğu beyaz yakalı bilişimci gibi ben de artık bir İstanbul sakiniyim. 2000 yılından itibaren de Türkiye’nin önde gelen kurumsal firmalarında profesyonel iş hayatımı sürdürmekteyim.

Meslek hayatımda analist, programcı, proje yöneticisi, program yöneticisi, ekip lideri, müdür gibi çok farklı rollerde görevler aldım. Bununla birlikte, en çok teknoloji yönetişimi, farklı ölçeklerde proje ve program yönetimi, teknoloji risk yönetimi alanlarında tecrübeye sahibim. Son 10 yıldır bu konulardaki ekiplerin teknoloji liderliğini yapıyorum. Teknoloji proje ve program yönetimi konusunda PMP (Project Management Professional) ve Teknoloji Risk Yönetimi konusunda da CRISC (Certified in Risk and Information Systems Controls) sertifikalarına da sahibim.

Gerek mesleki tecrübem gerek sahip olduğum sertifikalar nedeniyle sahip olduğum birikimleri farklı meslektaşlarıma da aktarmaktan büyük keyif alıyorum. Bu tecrübe ve birikim aktarımını genellikle çalıştığım kurumlarda kurum içi eğitimler vererek, bazen de ulusal ve uluslararası kongrelerde sunumlar yaparak yapıyordum. Son yıllarda ise farklı sektör ve kurumlardan kişilerle de sivil toplum kuruluşu, dernek, profesyonel ağlarda bilgi alışverişi yapma isteğim artmaya başlamıştı. Bu dönemde yolum 2021’de Bilgi Teknolojileri Derneği (BiTekDer) ile kesişti. 2021’de BiTekDer’e üye olarak Yönetim Kurulu’na girdim. 2022 yılından itibaren ise BiTekDer’in Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütüyorum.

BiTekDer’in hangi alanlarda faaliyet gösteriyor, ne tür çalışmalar yürütüyor?

Bilgi Teknolojileri Derneği veya daha çok bilinen kısa adıyla BiTekDer, 2020 yılının Eylül ayında kurulmuş olan ve kâr amacı gütmeyen bir dernek. Bilişim sektörünün duayen isimlerinden Murat Göçe’nin başkanlığında ve tamamı bilgi teknolojileri alanında farklı firmalarda ve farklı görevlerde çalışan yaklaşık 20 kişilik bir gönüllü grubu tarafından kurulan derneğimize, ben de 2021 yılında Yönetim Kurulu Üyesi olarak katıldım. Bir yıla yakın süre Yönetim Kurulu Üyesi olarak dernek faaliyetlerine destek olduktan sonra geçtiğimiz sene iş yoğunluğu nedeniyle görevi bırakan Kurucu Başkanımız Murat Göçe’den bu görevi devraldım. Murat Bey’e de bu sene içinde “Onursal Başkan” plaketi ve ünvanı verdik, Yönetim Kurulumuz olarak halen kendisinin tecrübelerinden ve birikiminden faydalanmaya devam ediyoruz.

Derneğimizin amacı; bilgi teknolojileri ile ilgili çalışan kişilerin kâr amacı gütmeyen bir organizasyon altında birbirine profesyonel olarak her anlamda destek olması. Üyelerimizin destek ve dayanışması sonucunda nihai amacımızın hem üyelerimizdeki bilişim ekosisteminin güçlenmesi hem de Türkiye’deki bilişim sektörünün gelişmesi olduğunu söyleyebilirim. BiTekDer “ekmeğini bilişimden kazanan” herkesin derneği olma hedefiyle yola çıkmış bir dernek. Derneğimize üye olmak oldukça kolay, web sitemiz olan www.bitekder. org.tr üzerinden üye başvurularını alıyoruz. Ayda iki kez toplanan Yönetim Kurulumuz başvuruları inceliyor ve üye profillerine bakıyor. Eğer başvuran üyemiz herhangi bir bilişim firmasında çalışıyorsa veya yaptığı görev bilişimle ilgili ise başvurusunu onaylıyoruz. BiTekDer ailesine katılmak için herhangi bir sektör, firma, görev, ünvan kısıtımız yok. Üye olmanın tek şartı, başvuran üyemizin “ekmeğini bilişimden kazanan” biri olması. Bilişim konusunda çalışan herkesin derneği olmayı istediğimiz için bu durum üye profiline de yansıyor. Bugün 400’ün üzerinde üyemiz var ve üyelerimiz arasında şirket sahibinden genel müdüre, bilgi işlem müdüründen yazılım geliştirme uzmanına, donanım satıcısından siber güvenlik uzmanına kadar bilişimle ilgili hemen her konuda yetkin ve tecrübeli arkadaşlarımız mevcut. Bu yüzden spesifik olarak yazılım, donanım, siber güvenlik, internet, yapay zeka gibi belli bir faaliyet alanımız yok. Bilgi teknolojileri veya bilişim ile ilgili her konuda görüş alışverişleri, toplantılar, eğitimler düzenleyebiliyoruz.

Türkiye’nin teknoloji inovasyonundaki atılımlarını ve dijitalleşme yolculuğunu nasıl değerlendirirsiniz?

Bu gelişmelerin ülke ekonomisine ve repütasyonuna katkıları hakkında neler söylersiniz? Ülkemiz dijitalleşme konusunda ve teknoloji inovasyonu alanında başarılı örnekler sergiliyor. Geçmişteki sanayi devrimlerini zamanında yakalayamayan ve gelişmiş ülkelere göre oldukça görece geride kalan ülkemiz Endüstri 4.0’da, internet ve IoT konusunda ise gelişmiş ülkelere paralel şekilde fırsatları kucaklamaya başladı. Örneğin, bankacılık sektöründe bugün kullandığımız teknoloji ve uygulamalar dünyadaki ve Avrupa’daki örneklerinden geri kalır durumda değil, hatta pek çok gelişmiş ülkeden daha ileride. Savunma sanayiinde ve hizmet sektöründe de benzer şekilde Türkiye’de geliştirilen ve dünyaya ihraç edilen yazılımlar, hizmetler olduğunu takip edebiliyoruz. Türkiye’nin dijital dönüşüm konusunda genç nüfusundan kaynaklanan oldukça büyük bir avantajı var. Nüfusun büyük kısmı genç kuşak ve “dijital dünyanın içinde” doğuyorlar.

Dijitalleşme yolculuğunda sektörümüzdeki tüm paydaşlar üzerine düşeni yapmaya gayret ediyorlar. Son 10 yıl içinde stratejik planlarında dijital dönüşüm, dijital transformasyon, dijitalleşme gibi farklı isimlerle de olsa bu konuya yer vermeyen kurumsal firma yok gibi. Devlet açısından bakarsak da benim çok başarılı bulduğum ve neredeyse tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kullanıcısı olduğu e-Devlet uygulamasını örnek verebiliriz. Bugün e-Devlet üzerinden neredeyse tüm işlemlerimizi yapabilir durumdayız. Sahip olduğumuz konut, araç, cep telefonu hattı bilgilerini görebiliyoruz, vergi borçlarımızı sorgulayıp ödeyebiliyoruz, üye olduğumuz BiTekDer gibi dernekleri görebiliyoruz, nüfus ile ilgili işlemlerimizi yapabiliyoruz. Eskiden bunların hepsi için devlet dairelerine gidip bazı günler saatlerce sıra beklemek gerektiğini düşündüğümüzde Türkiye önemli bir değişimi başarıyla gerçekleştirdi. Ancak elbette yapılacak daha çok fazla şey var. Türkiye’nin bilişim alanında dünyada önde gelen ülkelerden biri olabilmesi için bilişim okuryazarlığını artırmamız gerekiyor. Burada da aklıma gelen ilk birkaç konu şöyle: Okullarımızda kodlama, bilişim ve siber güvenlik gibi eğitimleri küçük yaşlardan itibaren vermeliyiz. Ortaöğretim ve lise müfredatlarına bilişim ile ilgili zorunlu ve seçmeli dersler koymalıyız. Yetişmiş eleman ihtiyacını giderecek şekilde ücretsiz kurslar ve mesleki eğitimler düzenlemeliyiz. Üniversite, özel sektör, kamu ve sivil toplum kuruluşları arasındaki iletişim ve dayanışmayı artırmalıyız.

İnovasyon ve Ar-Ge faaliyetleri için ülkemizde teknoparkların ve bilişim vadilerinin kurulduğunu ve buralardan çok başarılı start-up ve fintech firmalar çıktığını memnuniyetle görebiliyoruz. Bu alanda yatırımlar ve teşvikler devam etmeli. Zira bilgi teknolojileri konusunda ne kadar gelişirsek bu ülkemizin de çarpan etkisi ile o kadar gelişeceğini söylemek sanırım yanlış olmayacak.

Teknolojiyle paralel olarak, siber saldırganlar da kendini geliştiren bir çizgide ilerliyor. Siber güvenlik sizce daha fazla gündeme alınması gereken bir aşamada mı artık? KOBİ ve büyük ölçekli şirketlerin bu konuya nasıl bir yaklaşımda olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Siber güvenlik hem dünyada hem ülkemizde kurumsal firmaların risk yönetimi ve stratejik planlarında önde gelen ajanda maddelerinden biri. Dijitalleşmenin artması ve işlemlerin dijitale kayması neticesinde zaten böyle de olması gerekiyor. Ben mesleğe ilk başladığım yıllarda telefon bankacılığı, ATM gibi kanallar bankalarda “Alternatif Dağıtım Kanalları” diye adlandırılırdı. Yani bunlar banka şubelerine “alternatif” olarak işlem yapabileceğiniz yerlerdi. Günümüzde ise herhangi bir bankacılık işlemi yapmak istediğinizde şube artık “mecbur kalırsanız gitmeniz gereken bir yer” olarak görülüyor çünkü neredeyse tüm işlemleri artık yerinizden kalkmadan, mobil bankacılıktan saniyeler içinde yapabiliyorsunuz. Dijitalleşmenin bu ölçüde arttığı bir dünyada “siber güvenlik” artık “fiziksel güvenlik”ten daha önemli bir hal aldı. Bu yüzden elbette siber güvenlik daha fazla gündeme alınması gereken bir konu. Siber güvenlik, basit tanımı ile elektronik ortamda yer alan verilerin ve bilgilerin korunmasıdır. Bilgi günümüzde en değerli varlık olarak görünmekte ve tüm cihazların bir şekilde internete bağlanması ile birlikte kullanmakta olduğumuz tüm elektronik sistemler kötü niyetli saldırılara karşı hedef haline geliyor. Kurumların gerekli önlemleri olarak sistemlerindeki verileri ve bilgileri siber saldırganlardan koruması gerekiyor. Aslında dijital dünyaya uzak olanların ve tamamen dijital sistemleri kullanmaktan imtina edenlerin temel tedirginlik noktasının siber güvenlik olduğunu söyleyebiliriz. Toplumumuzda bir kesim halen “cep telefonu ile parasal işlem yapmam”, “bilgilerim çalınabilir, kimlik numaramı internette girmem” gibi endişelere sahip. Yüksek montanlı dolandırıcılık haberlerinin medyada yer alması kendilerince bu endişeyi haklı gösteriyor. Oysa ki gerekli güvenlik önlemleri alındığında bu endişelere gerek yok. KOBİ’lerde ise bu farkındalık büyük ölçekli şirketlere göre daha düşük seviyede. Genellikle siber güvenlik konusu maliyet endişesi ile geri plana bırakılıyor ve yapılması gereken yatırımlar ertelenebiliyor. Oysa ki bu sadece bir teknoloji konusu değil, aynı zamanda kurumun itibarına, müşteri sadakatine ve piyasa değerine doğrudan etki edecek önemde bir konu. Bu yüzden siber güvenliğin hem büyük ölçekli şirketlerde hem KOBİ’lerde mutlaka çok disiplinli şekilde takip edilmesi ve bütçesinin ayrılması gerekiyor.

Teknoloji sektörünün sürdürülebilirlik ve çevresel etkileri konusundaki görüşleri neler?

Dünya genelinde sürdürülebilirlik kavramı her geçen gün daha çok önem kazanıyor. Dünya nüfusunun artması, doğal kaynakların azalması, iklim krizleri ve global ısınma gibi konular nedeniyle geleceğimiz çok da parlak görünmüyor. Bu yüzden çevresel sürdürülebilirlik konusunda kafa yormak, yani Dünyamızdaki doğal kaynakların ve ekosistemlerin sınırlarını aşmadan gelecek nesillerin de ihtiyaçlarını karşılayabilmek için de neler yapılması gerektiğini düşünmek gerekiyor. Bu konu teknoloji sektörü tarafından farkında olunan ve üzerinde çalışılan bir konu. Günümüzde hem global hem yerel şirketlerimizin sürdürülebilirlik konusunda çalışmaları var. Geçtiğimiz sene gerçekleşen sektörün önemli buluşmalarından biri olan Bilişim Zirvesi – 2022 zirvesinin ana teması “Mottomuz: Sürdürülebilirlik” idi. Ben de bu zirveden sonra görüşlerimi bir makalede paylaşmıştım. Zirvede açılış konuşmasını yapan Murat Göçe’nin konuşmasından aldığım not şu şekildeydi: “Teknoloji artık günümüzün vazgeçilmez gerçeği. Sunduğu pek çok kolaylık ve pratiklik ile olmazsa olmazımız. Bununla birlikte teknoloji aynı zamanda dünyamızı da kirletiyor. Ancak dünyayı yine teknoloji kurtaracak. Tıpkı kendini ve içinde bulunduğu bataklığı sürekli temizleyen lotus çiçeği gibi…” Teknolojide karbon ayak izini azaltma yönünde faaliyetler son yıllarda daha da arttı. Teknoloji sektörü mümkün olduğunca “enerji verimliliği olan” ürünleri üretme konusunda Ar-Ge faaliyetleri yürütüyor. Hepimizin evlerinde kullandığı dizüstü bilgisayar, televizyon, buzdolabı, çamaşır makinası, bulaşık makinası gibi beyaz eşyalarda, elektronik cihazlarda hatta kullandığımız aydınlatma sistemlerinde bile “enerji verimliliği yüksek” ve “enerji dostu” cihazları tercih etmemiz gerekiyor. Bunun yanı sıra, elektronik atıkların yönetimi de önemli bir konu. Kullanım ömrü dolan ve hurdaya ayrılacak olan cihazların çöpe atılmaması, uygun bir geri dönüşüm kutusuna teslim edilerek geri dönüşüme gönderilmesi gerekiyor. Bunun için pek çok büyükşehir belediyesinde, elektronik zincir marketlerinde veya konut sitelerinde uygun geri dönüşüm kutuları mevcut. Sürdürülebilirlik ve çevre konusuna teknolojinin katkısına sadece “donanım” olarak bakmamak lazım. Geliştirilen pek çok yazılım ve süreç çözümü de bu konuda çok değerli katkılar sağlıyor. Örneğin, bir kurum iş akış süreçlerini dijitalleştirerek ve kağıtsız hale getirerek yılda milyonlarca ağacı kesilmekten kurtarabiliyor. Yine benzer şekilde e-imza olarak üretilen dijital belgeler basılı kağıt yerine kabul edildiğinde pek çok süreç hem çok daha hızlı hem çok daha güvenli oluyor ve yine basılı kağıt yükü ve maliyetinden tasarruf sağlanıyor. Tamamen dijital dünyada dönen bir hayat gayet mümkün. Pek çok konuda olduğu gibi sürdürülebilirlik ve çevre konusunda da ekosistemdeki bireylerin ve kurumların bilgi edinmesi önemli. Çevre dostu ve sürdürülebilir yaşam tarzı hakkında verilen çeşitli eğitimlere katılmak veya bu konuyla ilgili Internet üzerinde yer alan pek çok ücretsiz kaynaktan da yararlanmak iyi bir başlangıç noktası olarak görünüyor. Özetle, teknoloji sektöründe sürdürülebilirlik ve çevresel etkileri konusunda bir farkındalık var ancak alınan aksiyonlar henüz beklenen seviyede değil. Önümüzdeki yıllarda bunun daha da artması ve öncelik alması gerekiyor görünüyor. BiTekDer olarak biz de bu konuya önümüzdeki dönemde gündemimizde daha fazla yer vereceğiz.

BiTekDer olarak orta ve uzun vadede sektöre ve sektör çalışanlarına yönelik ne gibi çalışmalar yapmayı hedefliyorsunuz?

BiTekDer’in “üyelerin birbirine destek olması” olarak özetlenecek misyonunda bugüne kadar fena bir performans sergilemedik. Çok sayıda güzel örneklerimiz oldu; daha önce birbirini tanımayan, bizim derneğimizde tanışan iki kişiden iş arayışında olan bir üyemizin başka bir üyemizin yanında işe başlaması gibi. Bir konuda ürün arayışında olan üyelerimiz çok sayıda internet sitesinde araştırma yapmak yerine iletişim grubumuzda bu arayışını dile getirdiklerinde farklı üyelerimizden farklı deneyimler dinleyerek çok daha doğru ve hızlı kararlar alabiliyor. Bazı üyelerimiz sahip olduğu veya çalıştığı şirketlerin ürün ve hizmetlerini BiTekDer üyelerimize indirimli fiyatlar ile sunabiliyor. Özetle, hepimiz BiTekDer ailesinde birbirimizi destekliyoruz. Bununla birlikte, “BiTekDer ailesi dışında” özel sektör ve kamu ile olan iletişimimiz ilk 3 yıllık dönemde biraz kısıtlı kaldı. Elbette çok eski bir dernek değiliz, bunun da etkisi vardır ancak bundan sonraki dönemde orta vadede bu kasımızı güçlendirmek istiyoruz. Orta vadede BiTekDer’in kamuoyunda daha fazla tanınan, bilinen ve Türkiye’de bilişim dendiğinde akla gelen aktörlerden biri olmasını hedefliyoruz. Daha uzun vadede ise sektörde sözü geçen, belli konularda görüşüne müracaat edilen Türkiye’nin önde gelen sivil toplum kuruluşlarından biri olması hedefimiz var. Üye sayımız geçtiğimiz yıl 200-250 bandında iken şu anda 400-500 arasına geldi. Pazarlamacıların sevdiği hali ile bir yılda yaklaşık %100 büyüdük. Bu pozitif ivmeyi devam ettirirsek önümüzdeki 1-2 yıl içinde üye sayımızın 1.000’i geçmesini bekliyorum. Tamamı bilişim alanında çalışan, her yaş grubundan, farklı illerden ve firmalardan 1.000’den fazla bilişim profesyoneli bence çok değerli bir güç. Bugüne kadar BiTekDer olarak, sektör dijital dönüşüm ve bilişim okuryazarlığının artırılması konusunda çalışmalar yürütebiliriz. Sektör çalışanları arasındaki dayanışmayı artırmak için çeşitli arama konferansları gerçekleştirip araştırma raporları yayımlayabiliriz. Hatta Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi gibi kamu kurumları ile iletişime geçerek ortak neler yapabileceğimizi değerlendirebiliriz. Üye sayımızın artması doğal olarak derneğimizin temsil gücünü de artıracak ve bugüne kadar yapmadığımız bazı aktivitelerimizi gelecek dönemde yapmak için bize cesaret verecek. 2020’de doğan, 2021’de emekleyen ve 2022’de yürümeye başlayan BiTekDer için bu yıldan sonra artık daha hızlı yürüme ve önümüzdeki yıllarda da koşma zamanı geldi.